30 Ağustos 2007 Perşembe
Uzaklara Gittim Döneceğim...
Diyelim ki çok yağmur yağdı;
Yada ulaşılmaza gidiyor her geçen dakika
Diyelim ki çok yorgunum bu ara ...
Ben biraz uzaklara dalacağım Belkide çıkarım yakın bir kıyılardan
Yada açarım gözlerimi gerçeklere uyuduğum bu derin rüyadan
29 Ağustos 2007 Çarşamba
TEŞEKKÜRLERRRRR
Kimdir? Nedir?
Ne önemi var ki?
Önemli olan sadece aynı duyguyla hareket edip bir mutluluğa ortak olabilmenin hazzını yaşamak
Fazla söze gerek yok onlar benim için “ONUR”lu bir işe imza atan iyi yürekli insanlar
İyi ki vardınız, İyi ki varsınız
Umarım bundan sonrada olmaya devam edersiniz…
AV. Esen Öztoprak,Esat BAYKAL,Rabia SERTÇE,Av. Yavuz selim Seven,Hasan GEDİK,Sedat KIZILAY,Ayten AYDIN,M.Doğu ÖZER,Şengül Balcı METE,Burçin ER,Ömer KALAY,Özgür KOÇAK
Ne önemi var ki?
Önemli olan sadece aynı duyguyla hareket edip bir mutluluğa ortak olabilmenin hazzını yaşamak
Fazla söze gerek yok onlar benim için “ONUR”lu bir işe imza atan iyi yürekli insanlar
İyi ki vardınız, İyi ki varsınız
Umarım bundan sonrada olmaya devam edersiniz…
AV. Esen Öztoprak,Esat BAYKAL,Rabia SERTÇE,Av. Yavuz selim Seven,Hasan GEDİK,Sedat KIZILAY,Ayten AYDIN,M.Doğu ÖZER,Şengül Balcı METE,Burçin ER,Ömer KALAY,Özgür KOÇAK
27 Ağustos 2007 Pazartesi
Hayırlı Kandiller ...
Peygamber Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde Berat Gecesinin feyiz ve bereketini çeşitli şekillerde nazara vermektedir.
"Şâban'ın 15. gecesi geldiğinde geceyi uyanık ibadetle, gündüzü de oruçlu olarak geçirin. O gece güneş battıktan sonra Allah rahmetiyle dünya semasına tecelli eder ve şöyle seslenir:
"İstiğfar eden yok mu, affedeyim ve bağışlayayım. "Rızık isteyen yok mu, hemen rızık vereyim.
"Başına bir musibet gelen yok mu, hemen sağlık ve afiyet vereyim.
"Böylece tan yerinin ağarmasına kadar bu şekilde devam eder."s
Çünkü o gece İlâhi rahmet coşmuştur. Berat Gecesi beşer mukadderatının programı çizilirken insanlara verilen eşsiz bir fırsattır. Bu fırsatı değerlendirip günahlarını affettirebilen, gönlünden geçirdiklerini bütün samimiyetiyle Cenab-ı Hakka iletip isteklerini Ondan talep eden ve belalardan Ona sığınan bir insan ne kadar bahtiyardır. Buna karşılık, her tarafı kuşatan rahmet tecellisinden istifade edemeyen bir insan ne kadar bedbahttır.
22 Ağustos 2007 Çarşamba
UFAK ÇIRPINIŞLARIMIZIN ANLAMI ONUR
Bu nereden başlanır ya da nasıl anlatılır gerçekten bilemiyorum size daha öncede ufak Onur un hikâyesinden bahsetmiştim. Dün akşam Onur un annesinden yine eşime bir telefon geldi Onur artık tedaviye cevap vermiyordu ve Onur için beslenme damar yoluyla yapılıyordu. Ancak dün doktor ağabeyleri ve hemşire ablaları Onur için damar bulamıyorlar daha fazlada canını yakmamak için onun ameliyat olması gerektiğini düşünüyorlardı evet Onur bugün Özgür abisi sayesinde 2saat sürecek bir ameliyatta kalbine bir katater takılacak ve Onur artık oradan beslenecek.
Belki de Onur Özgür abisini, Özgür de Onur u hiç tanımıyordu ama hayatta bazı duygular vardır ki bir şeyler yapabilmenin mutluluğuyla insanı çevreleyiverir
Dün akşam da bunun en güzel örneğiydi
Sana binlerce kez teşekkürler “ÖZGÜR”
Hem Onur adına hem de aynen senin gibi Onur u hayata bağlamaya çalışan bunu şuanda her şeyin üzerinde tutan Rafet abisi adına da sonsuz Teşekkürler…
Ayrıca daha önceki yazımda Onur a ulaşabilecek numaraları vermiştim buraya yorum yazmasalarda Onur un annesini arayıp yardımda bulunmak isteyen yardımı dokunan ya da yardımı dokunamasa da bir şeyler yapmak isteyen tüm iyi yürekli arkadaşlarıma
tekrar tekrar teşekkürler..
Ve tabiki Onur un hikayesini yayınlayan ve ellerinden birşey gelirmi diye duyuruda bulunan şirketim(DESTEK PATENT)'e de Teşekkürler..
Hemen akabinde ilgisini eksik etmeyen arkadaşım Rabia yüzlerce,binlerce kez Teşekkürler..
Onur için yapabileceklerimizin sınırlı olması, Onur un daha 10yaşında ufacık bir çocuk olması, hayatta görecek birçok güzel gününün olması beni en kötüyü düşünmekten alıkoyuyor.
Ancak Onur için daha elimizden ne gelir ya da Onur nezdinde diğer lösemi hastası ufak çocuklar için bilmiyorum ve bu çırpınışlarımızı umarım ki Allah cevapsız bırakmaz.
Belki de Onur Özgür abisini, Özgür de Onur u hiç tanımıyordu ama hayatta bazı duygular vardır ki bir şeyler yapabilmenin mutluluğuyla insanı çevreleyiverir
Dün akşam da bunun en güzel örneğiydi
Sana binlerce kez teşekkürler “ÖZGÜR”
Hem Onur adına hem de aynen senin gibi Onur u hayata bağlamaya çalışan bunu şuanda her şeyin üzerinde tutan Rafet abisi adına da sonsuz Teşekkürler…
Ayrıca daha önceki yazımda Onur a ulaşabilecek numaraları vermiştim buraya yorum yazmasalarda Onur un annesini arayıp yardımda bulunmak isteyen yardımı dokunan ya da yardımı dokunamasa da bir şeyler yapmak isteyen tüm iyi yürekli arkadaşlarıma
tekrar tekrar teşekkürler..
Ve tabiki Onur un hikayesini yayınlayan ve ellerinden birşey gelirmi diye duyuruda bulunan şirketim(DESTEK PATENT)'e de Teşekkürler..
Hemen akabinde ilgisini eksik etmeyen arkadaşım Rabia yüzlerce,binlerce kez Teşekkürler..
Onur için yapabileceklerimizin sınırlı olması, Onur un daha 10yaşında ufacık bir çocuk olması, hayatta görecek birçok güzel gününün olması beni en kötüyü düşünmekten alıkoyuyor.
Ancak Onur için daha elimizden ne gelir ya da Onur nezdinde diğer lösemi hastası ufak çocuklar için bilmiyorum ve bu çırpınışlarımızı umarım ki Allah cevapsız bırakmaz.
17 Ağustos 2007 Cuma
iyi ki doğdun "ZGR"
Özgürcüm;
Dilerimki,Yürüdüğün yollarda;hayallerin ve yeni başlangıçların iyi olsun.
Zor gününde yanında bulunacak gerçek dostların olsun.
Başarısızlık, keder ve kötü yazgı senden uzak, düşlerin gerçek, Doğum Günün Kutlu Olsun.
Sonsuz mutluluklar dilerimmm:))
14 Ağustos 2007 Salı
Efsanelere devam ediyoruzz...
Şimşek hızı
Opel, 21 Ocak 1863 tarihinde girişimci Adam Opel tarafından kuruldu. İlk zamanlarında dikiş makinesi ve bisiklet üreten bir firma olan Opel, otomobil üretmeye 1899 yılında başladı. Opel'in ambleminde tekerleğin ortasında bir şimşeğe yer veriliyor. Amblemdeki tekerlek güveni, şimşek ise hızı simgeliyor. General Motors'a (GM) bağlı olan Opel'in bugün beş kıtada 170'den fazla ülkede otomobil ve ticari araçları satılıyor.
Defne ağacı
Kökleri 1899'a dayanan Fiat, Giovanni Agnelli tarafından Torino'da kuruldu. İsmini 'Fabbrica Italiana Automobili Torino' kelimelerinin baş harflerinden aldı. Bu ismin kısaltması olan amblem, 60 yıl aradan sonra 1990'da defne ağacı çevreli daire içine yerleştirildi. Defne firmanın uzun geçmişini simgeliyor
Opel, 21 Ocak 1863 tarihinde girişimci Adam Opel tarafından kuruldu. İlk zamanlarında dikiş makinesi ve bisiklet üreten bir firma olan Opel, otomobil üretmeye 1899 yılında başladı. Opel'in ambleminde tekerleğin ortasında bir şimşeğe yer veriliyor. Amblemdeki tekerlek güveni, şimşek ise hızı simgeliyor. General Motors'a (GM) bağlı olan Opel'in bugün beş kıtada 170'den fazla ülkede otomobil ve ticari araçları satılıyor.
Defne ağacı
Kökleri 1899'a dayanan Fiat, Giovanni Agnelli tarafından Torino'da kuruldu. İsmini 'Fabbrica Italiana Automobili Torino' kelimelerinin baş harflerinden aldı. Bu ismin kısaltması olan amblem, 60 yıl aradan sonra 1990'da defne ağacı çevreli daire içine yerleştirildi. Defne firmanın uzun geçmişini simgeliyor
13 Ağustos 2007 Pazartesi
Her logonun ayrı bir hikâyesi var...
Hep merak etmişimdir araba markaları yada logolarının hikayeleri nedir?İsimlerini nereden almıştır.
"Marka Masalları"nında yazılarının buyüzden en yakın takipçisiyim..(gerçi buaralar pek fazla masal anlatmasada bize :)ben yinede takipteyim )
Bugün yine gazeteleri okurken tamda bana göre bir haber vardı
sizde merak ediyorsanız eğer işte logo hikayeleri
Hergün 2tane araba markası misafir olacak @@€'ye ...
Bugün AUDI ve ALFA ROMEO ...
Otomobil kardeşliği!
Latince 'Dinle' anlamına gelen Audi, 1932'de Audi, DKW, Horch, ve Wenderer isimli dört bağımsız üreticinin birleşmesiyle oluşur. Amblemdeki halkalar her zaman olimpiyat halkalarına benzetilse de bu birleşmeyi gösterir. Amblem dört şirketin ayrılmaz birliğini ve farklı karakterlerinin buluşmasını simgeler. 1969 yılında en büyük motosiklet üreticilerinden olan NSU gruba katılmış olsa da bu dört halka değişmeden kaldı. Dört kafadarın kurduğu şirketin logosu bu yıl etkinliklerle 75. yılını kutluyor.
Soylu aileden gelen
İtalyan otomobil üreticisi ilk kez 1907 yılında Milanlı aristokrat bir aile tarafından kuruldu ve ismini şirketin kurucusu olan Nicola Romeo'dan aldı. Markanın ön ismi ise 'Anonima Lombarda Fabbricca di Automobili'di. Amblemdeki kırmızı haç soyluluğu, beyaz zemin halkı ve köylüleri simgeliyor. Taç giymiş engerek yılanı ise soylu Viscoti Ailesi'nin armasından bir alıntıydı. Şirket 1986 yılından bu yana Fiat'ın bir parçası.
"Marka Masalları"nında yazılarının buyüzden en yakın takipçisiyim..(gerçi buaralar pek fazla masal anlatmasada bize :)ben yinede takipteyim )
Bugün yine gazeteleri okurken tamda bana göre bir haber vardı
sizde merak ediyorsanız eğer işte logo hikayeleri
Hergün 2tane araba markası misafir olacak @@€'ye ...
Bugün AUDI ve ALFA ROMEO ...
Otomobil kardeşliği!
Latince 'Dinle' anlamına gelen Audi, 1932'de Audi, DKW, Horch, ve Wenderer isimli dört bağımsız üreticinin birleşmesiyle oluşur. Amblemdeki halkalar her zaman olimpiyat halkalarına benzetilse de bu birleşmeyi gösterir. Amblem dört şirketin ayrılmaz birliğini ve farklı karakterlerinin buluşmasını simgeler. 1969 yılında en büyük motosiklet üreticilerinden olan NSU gruba katılmış olsa da bu dört halka değişmeden kaldı. Dört kafadarın kurduğu şirketin logosu bu yıl etkinliklerle 75. yılını kutluyor.
Soylu aileden gelen
İtalyan otomobil üreticisi ilk kez 1907 yılında Milanlı aristokrat bir aile tarafından kuruldu ve ismini şirketin kurucusu olan Nicola Romeo'dan aldı. Markanın ön ismi ise 'Anonima Lombarda Fabbricca di Automobili'di. Amblemdeki kırmızı haç soyluluğu, beyaz zemin halkı ve köylüleri simgeliyor. Taç giymiş engerek yılanı ise soylu Viscoti Ailesi'nin armasından bir alıntıydı. Şirket 1986 yılından bu yana Fiat'ın bir parçası.
12 Ağustos 2007 Pazar
OLGUNLAŞMAK
Öylesine güzel ki onun yazıları okadar içtenki
Bazen diyorumki acaba beni tanıyordamı yazıyor :)
Ben çok beğenerek okudum bu yazıyı belki beNim kalemimden değil ama benim de yüreğimden bir yazı...
Ellerine sağlık "CAN DÜNDAR"
OLGUNLAŞMAK
Artık eskisi gibi her hafta sonu birileri ile dışarı çıkmak istemiyorum. Beni yoran ilişkiler, yeni tanışmalar, yeni yüzler aramıyorum. Eski dostlukların da özetini çıkarmaya başladım.
İlişkilerde tasarrufa gidiyorsun her şeyde olduğu gibi ve gereksiz insanları hayatından atmak istiyorsun.
Yapmacık, inanmadan konuşmak istemiyorum artık.
Beni anlamayanlarla konuşmak cümle kirliliği yaratıyor ve hak edenlere saklıyorum enerjimi.
İstediğime istediğimi deme özgürlüğüne sahibim, eleştirme hakkını oluşturan yaşamışlık ve yeterli yaş faktörü artık bende de var.
"Ben demiştim" ,"ben bilirim", "ben zaten anlamıştım",
Sendromunda olanlarla arkadaşlıkları bir kez daha sorguluyorsun. İlişkilerini sadeleştirmeye başlayınca sıra iyi ve kötü gün dostlarını ayıklamaya geliyor. Kötü gün dostlarını belirliyor ve onlara daha çok önem veriyorsun.
İyi gün dostu bulmak ne kadar kolaysa kötü gün dostu bulmak bir o kadar zor, biliyorum.
Dostlar ihtiyaç olduğunda göçmen kuşlar gibi sıcağa uçuyor ve sadece seninle birlikte sürüden ayrı düşenler kalıyor.
Zamanın ne kadar kıymetli olduğunu öğreniyorsun buralara kadar gelirken.
Uzun düz otobanlardan olduğu gibi, kestirme bozuk yollardan da ulaşabilirsin hedeflerine.
Kestirmeleri de öğrendim gide gele.
Boş geçen her saniye değerli artık.
Daha yapılacak çok şey var ama, kendimi çok yormaktan çok hırpalamaktan yana değilim.
Gerektiğinde "HAYIR" demeyi öğrendim ve bu kelime başta karşındakine kırıcı gelse de senin için hayat kurtarıcı olabiliyor.
Sevgiye önem vermek gerektiğini, zamanı geldiğinde elinde sadece sevginin kalacağını biliyorum.
Sevgi paylaşıldıkça oluşuyor, olgunlaşıyor.
Aileme ve seçtiğim tüm dostlarıma daha önce göstermediğim sevgi, anlayış ve ilgiyi gösteriyorum. Biliyorsun ki gidenlerin ardında sadece iyilikler kalıyor, ne kadar sevgi dolu olduğu hatırlanıp anılıyor.
Bana çok genç olduklarını hatırlatırcasına nedense tecrübelerimi, fikirlerimi sormaya başladılar.
Vereceğim cevaplar belki çok anlamsız geliyor ama yine de dinliyorlar ama ben biliyorum ki yasamadan hiçbir şey öğrenilmiyor.
Yasamışlığın oluşturduğu bir alçak gönüllülükle gülüyorum içimden sadece.
Artık daha şık giyiniyorum, senelerle birikmiş dolaplar dolusu kıyafet var ve bunları kendimle paylaşmalıyım.
Önce kendine güzel görünmelisin, kendi zevkime göre giyinmek istiyorum, böyle hissediyorum.
Modaya uymak adına popumun sığmadığı düşük bel pantolonlara sığmıyorum diye kendimi üzme tercihini de kullanabilirim .
Ayıp, günah yada ne derler korkuları çoktan geride kaldı.
Dostlarıma, kendimize yemek yapmak hoşuma gidiyor. Mutfak eskiden bir zulüm iken şimdi zevk aldığım mekanlar arasına giriyor.
Farklı lezzetler denemek güzel ve kendi lezzetimi kendimde yaratabileceğim belli bir damak zevkim ve mutfak kültürüm oluştu.
Sonra Sezen’in şarkısındaki gibi anneni daha şık düşünüyorsun ve hatta anlıyorsun.
İşte bu yeni alışmaya başlanan ve giderek hoşa giden yeni duruma olgunluk deniyor.
Yasamışlığın, görmüşlüğün, geride kalmış üflenmiş doğum günü mumlarının bir sonucu kendiliğinden ortaya çıkıyor hayatın bir dönemecinde bu olgunluk.
Ne zaman dersen herkese göre, ne kadar dolu yasadığına göre değişiyor bu olgunluk çağına ermek.
İnanın bana hayattaki düşüşler, zor alınan virajlar bu zamanı hızlandırıyor.
Kendi dünyanın küçüklüğünü keşfetmek ve buna rağmen kendinin kıymetini bilmek çok ise yarıyor.
Bir gün hepimizin bu huzurlu olgunluğu bulmasını diliyorum.
CAN DÜNDAR
Bazen diyorumki acaba beni tanıyordamı yazıyor :)
Ben çok beğenerek okudum bu yazıyı belki beNim kalemimden değil ama benim de yüreğimden bir yazı...
Ellerine sağlık "CAN DÜNDAR"
OLGUNLAŞMAK
Artık eskisi gibi her hafta sonu birileri ile dışarı çıkmak istemiyorum. Beni yoran ilişkiler, yeni tanışmalar, yeni yüzler aramıyorum. Eski dostlukların da özetini çıkarmaya başladım.
İlişkilerde tasarrufa gidiyorsun her şeyde olduğu gibi ve gereksiz insanları hayatından atmak istiyorsun.
Yapmacık, inanmadan konuşmak istemiyorum artık.
Beni anlamayanlarla konuşmak cümle kirliliği yaratıyor ve hak edenlere saklıyorum enerjimi.
İstediğime istediğimi deme özgürlüğüne sahibim, eleştirme hakkını oluşturan yaşamışlık ve yeterli yaş faktörü artık bende de var.
"Ben demiştim" ,"ben bilirim", "ben zaten anlamıştım",
Sendromunda olanlarla arkadaşlıkları bir kez daha sorguluyorsun. İlişkilerini sadeleştirmeye başlayınca sıra iyi ve kötü gün dostlarını ayıklamaya geliyor. Kötü gün dostlarını belirliyor ve onlara daha çok önem veriyorsun.
İyi gün dostu bulmak ne kadar kolaysa kötü gün dostu bulmak bir o kadar zor, biliyorum.
Dostlar ihtiyaç olduğunda göçmen kuşlar gibi sıcağa uçuyor ve sadece seninle birlikte sürüden ayrı düşenler kalıyor.
Zamanın ne kadar kıymetli olduğunu öğreniyorsun buralara kadar gelirken.
Uzun düz otobanlardan olduğu gibi, kestirme bozuk yollardan da ulaşabilirsin hedeflerine.
Kestirmeleri de öğrendim gide gele.
Boş geçen her saniye değerli artık.
Daha yapılacak çok şey var ama, kendimi çok yormaktan çok hırpalamaktan yana değilim.
Gerektiğinde "HAYIR" demeyi öğrendim ve bu kelime başta karşındakine kırıcı gelse de senin için hayat kurtarıcı olabiliyor.
Sevgiye önem vermek gerektiğini, zamanı geldiğinde elinde sadece sevginin kalacağını biliyorum.
Sevgi paylaşıldıkça oluşuyor, olgunlaşıyor.
Aileme ve seçtiğim tüm dostlarıma daha önce göstermediğim sevgi, anlayış ve ilgiyi gösteriyorum. Biliyorsun ki gidenlerin ardında sadece iyilikler kalıyor, ne kadar sevgi dolu olduğu hatırlanıp anılıyor.
Bana çok genç olduklarını hatırlatırcasına nedense tecrübelerimi, fikirlerimi sormaya başladılar.
Vereceğim cevaplar belki çok anlamsız geliyor ama yine de dinliyorlar ama ben biliyorum ki yasamadan hiçbir şey öğrenilmiyor.
Yasamışlığın oluşturduğu bir alçak gönüllülükle gülüyorum içimden sadece.
Artık daha şık giyiniyorum, senelerle birikmiş dolaplar dolusu kıyafet var ve bunları kendimle paylaşmalıyım.
Önce kendine güzel görünmelisin, kendi zevkime göre giyinmek istiyorum, böyle hissediyorum.
Modaya uymak adına popumun sığmadığı düşük bel pantolonlara sığmıyorum diye kendimi üzme tercihini de kullanabilirim .
Ayıp, günah yada ne derler korkuları çoktan geride kaldı.
Dostlarıma, kendimize yemek yapmak hoşuma gidiyor. Mutfak eskiden bir zulüm iken şimdi zevk aldığım mekanlar arasına giriyor.
Farklı lezzetler denemek güzel ve kendi lezzetimi kendimde yaratabileceğim belli bir damak zevkim ve mutfak kültürüm oluştu.
Sonra Sezen’in şarkısındaki gibi anneni daha şık düşünüyorsun ve hatta anlıyorsun.
İşte bu yeni alışmaya başlanan ve giderek hoşa giden yeni duruma olgunluk deniyor.
Yasamışlığın, görmüşlüğün, geride kalmış üflenmiş doğum günü mumlarının bir sonucu kendiliğinden ortaya çıkıyor hayatın bir dönemecinde bu olgunluk.
Ne zaman dersen herkese göre, ne kadar dolu yasadığına göre değişiyor bu olgunluk çağına ermek.
İnanın bana hayattaki düşüşler, zor alınan virajlar bu zamanı hızlandırıyor.
Kendi dünyanın küçüklüğünü keşfetmek ve buna rağmen kendinin kıymetini bilmek çok ise yarıyor.
Bir gün hepimizin bu huzurlu olgunluğu bulmasını diliyorum.
CAN DÜNDAR
7 Ağustos 2007 Salı
ONUR İÇİN...
Favaloro, 1967'de bulduğu by-pass yöntemiyle kalp ameliyatlarında bir çığır açan ve milyonlarca hastayı kurtaran Arjantinli cerrahtı. Buenos Aires'teki muhteşem villasında kalbine sıktığı tek kurşunla son vermişti hayatına...
Milyonların kalbine giden kanalları açan bir insanın, kendi yüreğindeki tıkanmaya deva bulamaması ve sonunda onu kurşunlayarak susturması ne trajik bir final!
Bütün bir salonu gülmekten kırıp geçirdikten sonra çekildiği makyaj odasında sessizce ağlayan bir palyaço gibi... Çevremize yaydığımız ışıktan biz nasiplenemeyiz çoğu zaman... İnsanın sözü geçmez, gücü yetmez bazen kendine...
En güzel aşk filmlerinde oynayan kadın, alabildiğine mutsuzdur bakarsanız...
Diline doladığı herkesin iç dünyasını kalemiyle didikleyen yazar, kendi içindeki keşmekeşi tariften acizdir.
Cemaate iman telkin ederken içten içe Tanrı'yı sorgulamaya başlamış bir din adamı kadar çaresiz, kıvranır insan...
Yalnızlık korkusunu bastırmak için ömrü boyunca sayısız kadına tutulmuş bir Kazanova'nın sonunda anavatanı yalnızlığa dönmesi,
...ya da cehennemi bir cephede gün boyu askerlerine cesaret aşılayan kumandanın gece karargâhta korkudan titremesi gibi,
...en yakından tanıdığı zaafı, en güvendiği yanına yakıştıramaz insan:
...ve kendini en bildiği yerinden vurur: Kalpse kalp; beyinse beyin...
...bir kurşunla durur.
* * *
Çünkü en beteridir kendisiyle savaşanların, kendine yenilmesi...
İnanmadan din adamı olarak kalamazsınız; sevmeden aşık rolü oynayamaz, cesaretsiz savaşamazsınız; beyninizde bir urla beyinlere deva, kalbinizde kanayan bir yarayla kalplere şifa taşıyamazsınız.
Bu kuşatmayı yarmak için o "zaaf”larınızı yok etmek zorundasınızdır; çoğu kez kendinizden vazgeçmek pahasına...
Bazen uluorta, bazen yapayalnız,
...uçsuz bucaksız bir boşluğa akar...
Malum; "uzun süre uçuruma bakarsan, uçurum da senin içine bakar."
***Eşim 1hafta önce e-mail olarak gelen yardım talebi için telefon etme ihtiyacı hissetmiş malum bazı yardım mailleri asılsız çıkıyor.Ve bundan sonra başladı Onur’un hikayesi bizim hayatımızda …
Eşim Onur’a trombosit denen kanda bulunan bir madde veriyordu ve her eve geldiğinde neredeyse çaresizlik içinde gözleri dolu doluydu ve elinden gelen her şeyi yapmak istiyordu Onur için.
Çok etkilenmişti hastanede yaşadıklarından bende eşime destek olmak ve tabiî ki Onur’a fayda sağlayabilmek açısından size Onurdan ve hikayesinden bahsetmek istedim
Şimdi eğer sizde Onur için yapabilecek bir şeyim var diyorsanız işte size iletişim bilgileri ayrıca Onur’dan ufak iki kare
Onur;uzun süredir uçuruma bakıyor, Umarım ki verilen desteklerle uçurumda Onur’a bakmasın ***
Onur TURHANLIOĞLU : 10 yaşında
Annesi : Kadriye Hanım / GSM NO(539) 293 23 40
Hastalığı : Lösemi
Her gün 1 ünite B Rh(+) kan ve trombosite ihtiyacı var
Milyonların kalbine giden kanalları açan bir insanın, kendi yüreğindeki tıkanmaya deva bulamaması ve sonunda onu kurşunlayarak susturması ne trajik bir final!
Bütün bir salonu gülmekten kırıp geçirdikten sonra çekildiği makyaj odasında sessizce ağlayan bir palyaço gibi... Çevremize yaydığımız ışıktan biz nasiplenemeyiz çoğu zaman... İnsanın sözü geçmez, gücü yetmez bazen kendine...
En güzel aşk filmlerinde oynayan kadın, alabildiğine mutsuzdur bakarsanız...
Diline doladığı herkesin iç dünyasını kalemiyle didikleyen yazar, kendi içindeki keşmekeşi tariften acizdir.
Cemaate iman telkin ederken içten içe Tanrı'yı sorgulamaya başlamış bir din adamı kadar çaresiz, kıvranır insan...
Yalnızlık korkusunu bastırmak için ömrü boyunca sayısız kadına tutulmuş bir Kazanova'nın sonunda anavatanı yalnızlığa dönmesi,
...ya da cehennemi bir cephede gün boyu askerlerine cesaret aşılayan kumandanın gece karargâhta korkudan titremesi gibi,
...en yakından tanıdığı zaafı, en güvendiği yanına yakıştıramaz insan:
...ve kendini en bildiği yerinden vurur: Kalpse kalp; beyinse beyin...
...bir kurşunla durur.
* * *
Çünkü en beteridir kendisiyle savaşanların, kendine yenilmesi...
İnanmadan din adamı olarak kalamazsınız; sevmeden aşık rolü oynayamaz, cesaretsiz savaşamazsınız; beyninizde bir urla beyinlere deva, kalbinizde kanayan bir yarayla kalplere şifa taşıyamazsınız.
Bu kuşatmayı yarmak için o "zaaf”larınızı yok etmek zorundasınızdır; çoğu kez kendinizden vazgeçmek pahasına...
Bazen uluorta, bazen yapayalnız,
...uçsuz bucaksız bir boşluğa akar...
Malum; "uzun süre uçuruma bakarsan, uçurum da senin içine bakar."
***Eşim 1hafta önce e-mail olarak gelen yardım talebi için telefon etme ihtiyacı hissetmiş malum bazı yardım mailleri asılsız çıkıyor.Ve bundan sonra başladı Onur’un hikayesi bizim hayatımızda …
Eşim Onur’a trombosit denen kanda bulunan bir madde veriyordu ve her eve geldiğinde neredeyse çaresizlik içinde gözleri dolu doluydu ve elinden gelen her şeyi yapmak istiyordu Onur için.
Çok etkilenmişti hastanede yaşadıklarından bende eşime destek olmak ve tabiî ki Onur’a fayda sağlayabilmek açısından size Onurdan ve hikayesinden bahsetmek istedim
Şimdi eğer sizde Onur için yapabilecek bir şeyim var diyorsanız işte size iletişim bilgileri ayrıca Onur’dan ufak iki kare
Onur;uzun süredir uçuruma bakıyor, Umarım ki verilen desteklerle uçurumda Onur’a bakmasın ***
Onur TURHANLIOĞLU : 10 yaşında
Annesi : Kadriye Hanım / GSM NO(539) 293 23 40
Hastalığı : Lösemi
Her gün 1 ünite B Rh(+) kan ve trombosite ihtiyacı var
5 Ağustos 2007 Pazar
O Kendini Biliyor :)
Bir yerlerde tıkanıp kaldığında hayat;
Soluk almak güçleştiğinde,
Yüreğin susup, mantığın sürüklemeye başladığında ayaklarını,
Dağlara dönmeli yüzünü insan.
Yeni patikalar, yeni yollar seçmeli, yüreğini ferahlatacak;
Yeni insanlarla 'tanışmalı, yeni keşifler yapacak....
İşte bende öyle yaptım yeni insanları tanımaya onlarla mutlu olmaya çalıştım.
Aslında uzun zamandır tanıdığım ama derinliklerini bilmediğim arkadaşım sana sonsuz TEŞEKKÜRLEEEEEEEERRRRRRRRR !!!
Soluk almak güçleştiğinde,
Yüreğin susup, mantığın sürüklemeye başladığında ayaklarını,
Dağlara dönmeli yüzünü insan.
Yeni patikalar, yeni yollar seçmeli, yüreğini ferahlatacak;
Yeni insanlarla 'tanışmalı, yeni keşifler yapacak....
İşte bende öyle yaptım yeni insanları tanımaya onlarla mutlu olmaya çalıştım.
Aslında uzun zamandır tanıdığım ama derinliklerini bilmediğim arkadaşım sana sonsuz TEŞEKKÜRLEEEEEEEERRRRRRRRR !!!
3 Ağustos 2007 Cuma
Sizin İçin Pratik Bilgiler Getirdim...
Evli bayan arkadaşlarım iyi bilirler.Yemek yapmak bütün birgün çalıştıktan sonra bazen eziyet gibi gelir.
İşte tam bu sırada pratik olmak imdadımıza yetişir.
Bugün gazeleri okurken mutfak ile ilgili bu pratik bilgileri görünce sizinle paylaşmak istedim.
Öneriler için aşağıdaki yazıyı okumanızı tavsiye ederim..
PUDRA ŞEKERİ
Pastanız için pudra şekeri gerekiyorsa, bunu çok basit bir yöntemle elde edebilirsiniz. Bunun için temiz iki kâğıt arasına toz şekeri koyun. Isıttığınız ütüyü bu kâğıdın üzerinde şekerle un haline gelene kadar gezdirin. Pudra şekeriniz hazır.
Buzdolabındaki Kötü Kokular
Buzdolabındaki yiyecekler zamanla hoş olmayan kokular yaratabilirler. Bunu önlemek için, buzdolabınızın içine vanilyaya batırdığınız pamuk koyarsanız, hem kötü kokuyu önlemiş, hem de yiyeceklerinize zarar verebilecek kokuları yok etmiş olursunuz.
Kebap Eti
Kebap yapmak üzere aldığınız etin lezzetli pişmesini istiyorsanız, doğradıktan sonra üzerine pişmiş süt dökün. Bir süre beklettikten sonra da yemeğinizi yapın.
Elma Sirkesi
Soyulmuş elma kabuklarını atmayın. Bir kavanoza koyun. Üzerini kapatacak kadar, kaynatıp soğuttuğunuz suyu ilave edin. 2 tatlı kaşığı toz şeker koyun. Ağzını kapattıktan sonra ılık bir yerde bir süre bekletin. Sirkeniz olunca süzerek kullanın. Bu sirke midenize zarar vermez.
Mutluluk Otları
Mutluluk otları denilen papatya, nane, ıhlamur ve portakal çiçeklerinin hepsini iyice kaynatıp çay gibi akşamları içerseniz hem çok rahat uyursunuz, hem sabahları zinde kalkarsınız, hem de vücudun su ihtiyacını en iyi şekilde karşılarsınız.
Peynirli Patlıcan
Acı suyu çıkmış 2 patlıcanı ortasından bölüp enine 3 dilim kesin. Her dilim arasına ince kaşar peyniri sıkıştırın. Yumurtaya bulayıp kızartın. Çok lezzetli ve kolay hazırlanan bir yemek yapmış olursunuz.
Yumuşamayan Fasulyeler
Uzun süre pişirildiği halde yumuşamayan fasılyenin içine bir kahve kaşığı rakı veya yarım kahve kaşığı karbonat koyun.
Bayat Kurabiyeler
Bayatlayan ekmek ve kurabiyelerinizi bir kese kağıdına koyun. Kese kağıdını üzerine su serptikten sonra öylece fırına verin. 10-15 dakika sonra taptaze olduklarını göreceksiniz.
Pasta Pişirirken
Fırında pasta ve kek yaparken daha iyi fişmelerini istiyorsanız pişirirken fırana bir kap içinde su koyun.
Yemekte Ölçü
Yemek pişirirken ölçü ayarlamakta hepimiz güçlük çekeriz. İşte size basit bir ölçü tarifi: 1 çorba kaşığı 25 gr. şeker, 20 gr. un, 15 gr. tuz ve 15 gr. su alır.
Bal Saf mı?
Balın saf olup olmadığını anlamak için, baldan bir kaşık alıp soğuk suda ezin. Su beyazlaşacak olursa, içinde un veya nişasta var demektir.
Ocaktaki Pas Lekesi
Ocaktaki pas lekeleri için ikiye bölünmüş soğan birebirdir.
Makarna Sosu
Makarna için hazırladığınız kıymalı sosun daha lezzetli olmasını istiyorsanız, sosun içine biraz beyaz şarap ekleyin.
Omlet Meraklıları İçin
Yumurtayı kırıp çırptıktan sonra, içine diğer malzemelerle birlikte yarım bardak da şaraf koyun. Şarap ömlete hoş bir koku ve lezzet verir.
Böbrek Pişirirken
Böbreği pişirmeden önce birkaç saat tuzlu ve sirkeli suda bırakın. O kendine özgü kokusu böylece gider.
Lahana Salatası
Lahana yapraklarını haşlayın, soğumaya bırakın. Zeytinyağı, limon, tuz ve baharatla hazırlayacağınız bir sosu yaprakların üzerinde gezdirin. Salatayı zeytin ve maydonozla süsleyin.
Çikolata Likörü
100 gr. parçalanmış çikolata ile 100 gr. suyu bir tencereye koyun ve hafif karıştırın. Karıştırırken çikolatalar iyice eriyene kadar tahta bir kaşıkla ezin. İçine 400 gr. şeker ekleyin ve şeker eridikten sonra 200 gr. su katın. Bir dakika sonra 200 gr. su daha ekleyin. Soğumaya bırakın. Yarım gr. vanilya ve 200 gr. likör alkolü katıp iyice karıştırın, şişelere doldurun.
2 Ağustos 2007 Perşembe
Uzaklara Gidin
Bir "çok yaşa" demediğinde çıt diye kırılacak kadar sakat mıdır ki ilişkilerimizin temeli.
Olmamalı, bu sevgi bu kadar ucuza gitmemeli.
Gidiyor ama istesem de istemesem de.
Kırılıyor direkler, kopuyor ipler hiç ummadığım anlarda.
Üzülüyorum ama söyleyecek söz de bulamıyorum. İşte öyle zamanlarda alıp başımı gidiyorum uzaklara.
Sonra da vefasızlıkla suçlanıp yeni kırgınlıklar kazanıyorum. Derdim, kederim katmerleşiyor çöküyorum.
Kalıveriyorum ıssızlığın ortasında.
Kırgın Perşembe
Kısacık değil mi yaşadığımız hayat ne gerek var ki birbirini kırmaya
Ya da ne gerek var ki ufacık ricaları kırmaya
Hani derler ya “perşembenin gelişi çarşambadan belli olurmuş” diye
Dün gece başladı perşembenin kasveti, dün gece başladı sıkıntıları…
Ben uyumak istesem de uyumadı gözlerim ;”kalk” dedi içimden bir ses “yatma”
Git dedim başımdan içimdeki sese
Ama gitmedi
O sesi dinlemiştim bilgisayarımın başında oturuyordum işte sabaha yakın bir saate kadar ne yapacağımı bilmez gözlerle bakıştık bilgisayarla
Neler geçti aklımdan neler
27yaşındaydı kuzenim vefat ettiğinde, ağabeyim 30, ve daha başka başka insanların bir çok yakını belki de gencecikti.
Daha neler vardı hayatta yaşanması gereken ama yaşayamadı onlar ne yazık ki yaşayamadı
Sanki sen iyi insansın diye hiçbir şeye kırılamaz üzülemezsin sadece karşı tarafta sanki iyilik melekleri ama hayır yeter artık yeter iyi insan olmayı istememeye başladım
Sonucunda hep kırılıyor hep üzülüyorsun
Nedense şans hep kötüden çirkinden yana iyilik melekleri de öyle ağız birliği yapmışlar benden ne istediklerini anlamadım
Bu kaçıncı kırılış hikâyem, bu kaçıncı kendi gelemeyişim
Şuanda fonda bir şarkı çalıyor Yeliz “Ağla Kalbim”
Eğer bu şarkıyı sadece karşı cins için dinlemiyorsanız çok anlamlı çok yürekten söylemiş “Yeliz “ helal olsun
Haletiruhiyeme nasılda dokundu şarkı nasılda iyi geldi biraz rahatladım sanırım
Şarkının en çok yüreğime dokunan yeri
“Benim seni çok sevmem kendimle ilgili”
”Bana biraz zaman ver yaralarım çok yeni
“Kabahat sende değil ki bu benimle ilgili”
Ya da ne gerek var ki ufacık ricaları kırmaya
Hani derler ya “perşembenin gelişi çarşambadan belli olurmuş” diye
Dün gece başladı perşembenin kasveti, dün gece başladı sıkıntıları…
Ben uyumak istesem de uyumadı gözlerim ;”kalk” dedi içimden bir ses “yatma”
Git dedim başımdan içimdeki sese
Ama gitmedi
O sesi dinlemiştim bilgisayarımın başında oturuyordum işte sabaha yakın bir saate kadar ne yapacağımı bilmez gözlerle bakıştık bilgisayarla
Neler geçti aklımdan neler
27yaşındaydı kuzenim vefat ettiğinde, ağabeyim 30, ve daha başka başka insanların bir çok yakını belki de gencecikti.
Daha neler vardı hayatta yaşanması gereken ama yaşayamadı onlar ne yazık ki yaşayamadı
Sanki sen iyi insansın diye hiçbir şeye kırılamaz üzülemezsin sadece karşı tarafta sanki iyilik melekleri ama hayır yeter artık yeter iyi insan olmayı istememeye başladım
Sonucunda hep kırılıyor hep üzülüyorsun
Nedense şans hep kötüden çirkinden yana iyilik melekleri de öyle ağız birliği yapmışlar benden ne istediklerini anlamadım
Bu kaçıncı kırılış hikâyem, bu kaçıncı kendi gelemeyişim
Şuanda fonda bir şarkı çalıyor Yeliz “Ağla Kalbim”
Eğer bu şarkıyı sadece karşı cins için dinlemiyorsanız çok anlamlı çok yürekten söylemiş “Yeliz “ helal olsun
Haletiruhiyeme nasılda dokundu şarkı nasılda iyi geldi biraz rahatladım sanırım
Şarkının en çok yüreğime dokunan yeri
“Benim seni çok sevmem kendimle ilgili”
”Bana biraz zaman ver yaralarım çok yeni
“Kabahat sende değil ki bu benimle ilgili”
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)