25 Eylül 2007 Salı

Bebek Büyüdü...





Daha mercimek tanesi kadardın bir eylül 24 sonbahar sabahında
hoşgeldin dedik sana
şimdi çok mutluyuz bir doğumgününü daha birlikte kutlamaktan yıllar sonra yine hep böyle gülen gözlerle hatırla bizi bu resimlere baktığında

İyi ki doğdun herkesin birtanesi iyi ki bizim sinemimizsin





Kırmızı pabuçları duruyor başucunda
Başı düşmüş yastığa uyuyor mışıl mışıl
E bebeğim e
Minik minik kolları düşmüş iki yanına
Dalmış pembe düşlere dünyalardan habersiz
E bebeğim e
Günlerin getirdiği mutluluk olsun sana
Sevdiğin ve sevildiğin bir hayatı sür bebeğim
Günün günden güzel olsun
E bebeğim e
Minicik yastığını paylaşmış bebeğiyle
Alacaklarmış gibi sarılmış elleriyle
E bebeğim e
Günlerin getirdiği mutluluk olsun sana
Sevdiğin ve sevildiğin bir hayatı sür bebeğim
Günün günden güzel olsun
E bebeğim e

13 Eylül 2007 Perşembe

Hayırlı Ramazanlar




Yasli coban ve elma agaci


Yaşlı çoban sürüsünü otlatmak için yaylaya çıktığında tepeye yakın bir elma ağacının altında dinlenir ve eğer mevsimiyse, onunla konuşarak: "Hadi bakalım evladım, derdi. Bu ihtiyarın elmasını ver artık". Ve bir elma düşerdi, en güzelinden, en olgunundan. Yaşlı adam sedef kakmalı çakısını çıkartarak onu dilimlere ayırır ve küçük bir tas yoğurtla birlikte ekmeğine katık ettikten sonra, babasından kalan Kur'an'ını okumaya koyulurdu.

Çoban, bu ağacı yirmi yıl kadar önce diktiğinde sık sık sular, bunun için de büyükçe bir güğüme doldurduğu abdest suyundan geriye kalanı kullanırdı. Elma ağacının kökleri, belki de bu sularla kuvvet bulmuş ve kısa sürede serpilip meyve vermeye başlamıştı. Çoban o zamanlar henüz genç sayıldığından şöyle bir uzandı mı en güzel elmayı şıp diye koparırdı. Fakat aradan geçen bunca yıl içinde beli bükülüp boyu kısalmış, ağacınkiyse bir çınar gibi büyüyüp göklere yükselmişti. Ama boyu ne olursa olsun, ağaç yine de yavrusu değil miydi? Onu bir evlat sevgisiyle okşarken :

"Ver yavrum, derdi, gönder bakalım bu günkü kısmetimi." Ve bir elma düşerdi hiç nazlanmadan, yıllar boyu hiçbir gün aksamadan.

Köylüler, uzaktan uzağa gözledikleri bu hadiseyi birbirlerine anlatıp yaşlı çobanın veli bir zât olduğunu söylerlerdi.

Yaşlı adam, ağacın altında dinlenip namazını kıldığı bir gün, yine elmasını istedi. Ancak dallar dolu olmasına rağmen nedense birşey düşmemişti. Sonra bir daha, bir daha tekrarladı isteğini. Beklediği şey bir türlü gelmiyordu. Gözyaşları, yeni doğmuş kuzuların tüylerini andıran beyaz sakalını ıslatırken, ağacın altından uzaklaşıp koyunların arasına attı kendini.

Yavrusu, meyve verdiği günden bu yana ilk defa reddediyordu onu. İhtiyar çobanın beli her zamankinden fazla bükülmüş, güçsüz bacakları da vücudunu taşıyamaz olmuştu. Hayvanlarını usulca toplayıp köye doğru yöneldiğinde, aşağıdaki caminin her zamankinde daha nurlu minarelerinden yankılanan ezan sesiyle irkildi birden. Yeniden doğmuştu sanki çoban. Birşey hatırlamıştı.

Çocuklar gibi sevinerek ağacın yanına koştu ve ona şefkatle sarılırken :

"Canım" dedi, hıçkırıp ağlayarak.

RAMAZAN AYINIZ KUTLU OLSUN... HEP BİRLİKTE ve MUTLULUKLA NİCE RAMAZANLARA...

"Benim güzel evladım, mis kokulum. Şu unutkan ihtiyarı üzmeden önce neden söylemedin, bu günün Ramazan'ın ilk günü olduğunu ?" *


Yazıyı bana gönderen eşime teşekkürler..

8 Eylül 2007 Cumartesi

Yeni Hayatımıza




Eski zamanlarda bir ben vardı
Şaşılası durulukta ve sadelikte
Zamanın bir yerinde
Kendini arayan bir kız vardı
Kaybolurdu zamanların içinde

Geçmiş, gelecek, şimdi
Hepsi bir an oldular
Kıyasıya rekabet ederlerdi
Sonunda onlar da yoruldular

Hayatın akışı mavi ve beyazdı.
Sonra renkler başkalaştı
Gri ve siyah oldular bir ara
Şimdi ise tek renk var
Yükseklerde uçuran toz pembe
Hakim her yere

Zaman başkalaşmıştı
Renkler başkalaştı sonra
Şimdi de hayat başkalaşıyor
Saniyeler, dakikalar, saatler
Akıp gidiyor

Bir çıkış rengim var şimdilik
Yeni Hayatıma dair bu sadelik..

5 Eylül 2007 Çarşamba

Küçüklüğüme Dokundum


Güya ara verecektim

Biraz kafamı dinleyecektim
Zannettim ki yazmazsam,okumazsam uzaklaşırım.
Umduğum gibi olmadı

Güya ramazan ayı ile birlikte başlayacaktım yazılarıma ...

Huzur dolu zamanları anımsatır bana hep ramazanlar ve birkezdaha erişebildiğim için bu aya hep dua ederim sevgi dolu huzur dolu olurum buayda
Küçüklüğümde kuzenimle birlikte bahçeli evimizde ezan vaktini bekler top sesini duyunca koşa koşa gider masaya ezan okunmasını beklerdik,biz oruç tutmazdık ama aslında tutardık bize göre,babam hep öğle kahvaltısıyla başlayın siz orucunuza derdi
çocukluk işte öğlen yemek yer akşama kadar bişiy yemezdik...

Her ramazan ayı huzurluydu bizim için;
Yakışlımın terkedişine kadar olan her ramazan

Çocukluğumun etkisiyle dilimin dönmediği yakışlım(yakışıklım) vardı ozamanlar
Kardeşlik duygusunu yarım yamalakta olsa 23yaşına kadar yaşayabildiğim
Bizden alındığı günden hemen birkaçgün sonra 30una basacaktı ama yinede o bizim hiç büyümeyen bebeğimizdi

Yıl dönümü geliyor yine içimde bir hüzün
Acaba sevinmeliyim en sevgilisinin yanında diye
Yoksa üzülmelimiyim sevgililerinin yanında değil diye
Bu sorunun cevabını sanırım hiçbirzaman bulamayacağım
Çünkü herseferinde kendi açımdan bakıp;
Kardeşinin ,anne, babasının yanıbaşında olmasını dileyeceğim

Şimdi düşünüyorumda keşke çocukluk zamanlarıma geri dönebilsem
Nekadar zormuş büyüklerin dünyasında büyük olmak
Onlar gibi düşünüp,onlar gibi hareket etmek,büyük kararlara tek başına imza atmak

Anne ve babamın kızıydım ben bir zamanlar sadece onların
Sonra hayat değişti birden misyonlar ekledi sade hayatıma gündelik heyecanlar,sonsuzluktan gelen mutluluklar ekledi

Şimdi nezaman ellerimi semaya yüreğimi Yüce Allah a açsam birçift kara göz bakıyor bana